Hayatım boyunca tanıdığım ve muhtemelen nesli tükendiği için onun gibisi ile tanışamayacağım ruhunda aykırı bir zariflik barındıran değerli dostum bir gün bana bir soru sordu. "Sence bir çocuk için hayat ebeveynli mi ebeveynsiz mi daha güzeldir?" Ne saçma ne mantıksız bir soru diye düşünmüştüm. Anne Baba sevgisi bir çocuk için en önemli şey. Sıcak huzurlu bir aile ortamı şefkat gibisi var mı bir çocuk için. Üzerinde konuşunca çizmek istediğimiz tüm bu pembe tablo çocuk için sadece beş yaşına kadar, karakter oturana kadar, önemli olduğunu anlamaya başladım. Beş yaşından sonra sevgi, yönetimi ele geçirerek çocuğun özgürlüğünü gün be gün kısıtlayan bir yapı almaya başlıyor. Bu sürecin belirtileri de var. Uffff Anne, Aman Baba vb. Bunları duydunuz mu aşağıdaki yazıyı hatırlamanız dileğiyle....
Özgürlük çocuklara bırakacağımız en güzel mirastır. Onlara özgürlük miras bırakmak için önce özgürlüğe bizlerin sahip olması gerekir. Acaba ne kadar özgürüz?
Not : Benim bir kuğum olmadığı ve sıra dışı zariflikteki Kayınvalidem de kayınbiraderime kuğu eşime çirkin ördek yavrusu gibi davrandığı için bu yazıya benim bakış açım biraz farklı olmuş olabilir :)
ANA , OĞUL ve ÖTEKİ KADIN
Sıkça tekrarlanan bir inanca göre "Anneler evlatları için yaşarlar".
Anneliğin bu fedakarlık boyutu üzerine yüzlerce yazı okumuşsunuzdur.
Yazılmayan şudur: Annenin, "doğurduğum varlık için yaşamalıyım" kararı,ister istemez doğurduğu varlığın da onun için yaşaması özlemini barındırır içinde; en azından o varlık öyle hisseder.
Doğumla başlayan bu karşılıklı adanmışlık hissi, hayat boyu süre Mitoloji, gökler tanrısı Zeus'un, Leda'yla birleşebilmek için kuğu kılığına girdiğini yazar. Leda kuğuyu alınca şöyle der:
"Bir kuğum olduğundan beri intihar etmekte özgür değilim artık"
Çocuklar, hasretle beklenmiş kuğularıdır annelerinin... ve hayatına bir kuğu giren anne, "intihar etmekte bile özgür değildir artık...Lakin annenin bu esareti, ister istemez kuğusunu da tutsaklaştıracak ve bu ikiliyi aynı tutkunun prangalarıyla birbirine bağlayacaktır.
Onlar sevginin rehineleridirler artık ve şefkatin pamuktan kıskacında yaşayıp gideceklerdir.
Hayat, koruyucu meleğin kanatları altında öyle rahattır ki kuğular bir
süre sonra alışırlar. Bu konfor alır götürür onları... Terli sırttaki bezler, gurur okşayan sözler, "Bak senin için bu börekler", "aman ne zahmetler"le hepten şımarırlar. Zamanla kart bir tavusa dönüştüklerinde bile "analarının biricik kuğusu" muamelesi görmenin tadından vazgeçemezler.
Erkek kuğular açısından öykünün devamı biraz değişiktir. Günlerden bir gün "öteki kadın" çıkagelir ve aşk tanrısı Eros'un okunu fırlatarak ana-oğul arasındaki gönüllü tutsaklığın prangalarını çözer.
Sonra da "evcil kuğu"nun tüylerini yolup, ona aslında Zeus olduğunu hatırlatır.
Ancak oğul için annesi, "ilk kadın"dır. Ondan sevgiyi, şefkati,
fedakarlığı öğrenmiştir. O yüzden de, her yeni kadını, "ilk kadını" ile kıyaslar.
Bu kıyaslama, üçgenin her üç ucu için de daimi bir mutsuzluk kaynağı olmaya adaydır. Bundan böyle oğulun tanıştırdığı her kız, annenin bakışlarında test edilecek oradaki bir ışıltıyla kabul görecek ya da bir bulut kümesiyle geri çevrilecektir. Annesini seven bir evlat için hayat, o adanmışlığı geri
ödeyebilmek uğruna adanmış bir başka hayata dönüşecektir.
Hayat, üç bilinmeyenli bir denklemdir artık...
Bundan sonrası üçüne kalmıştır:
Fedakarlıkta sınır tanımayan bir anne, geceyarısı "Kuğumun sırtı açılmıştır, gidip örteyim" dedi mi, iş biter. Bu durum karşısında kimi kuğular dilleri döndüğünce artık bir tavusolduklarını anlatmaya çalışırlar. Kimileri ise "öteki kadın"dan hiçbir zaman göremeyecekleri bu ilgiden gizli bir haz duyarak sırtlarını uzatırlar,kartlaşan tüylerini sevdirmek için...
"Öteki kadın"a, sinirle o tüyleri yolmak düşer genellikle...
"Yolamayan" ise, bunun intikamını kendi oğluna aynısını uygulayarak alır. Nasıl olsa şimdi onun da bir kuğusu vardır; sırtını örtebileceği, eş seçebileceği... Her "öteki kadın", potansiyel bir "ilk kadın"dır çünkü... ve kendi öteki kadınlarını yaratır.
Sevgiyle ipotek konulmuş hayatlar silsilesi böylece kuşaktan kuşağa sürer.
Kıssadan hisse:
Bir evlada bırakılacak en büyük miras, özgürlüktür. Ona özgürlük devredebilmek için de önce sizin özgür olmanız gerekir.
Bırakın sırtını kendisi örtsün. Bu hem sizi, hem kuğunuzu özgürleştirecektir.
Olağan görünümlerin altında yatan gizli üstünlükleri keşfetme yolculuğu...........
20 Mart 2013 Çarşamba
Tırnak Batıkları için Zarif Bir Öneri
Neren ağrıyorsa canın oradadır derler büyüklerimiz ne haklılar....
Vücudumuzun en zarif yerlerinden biridir ayaklarımız ama ne yazık ki biz hanımlar o zarifliği sadece tasarım harikası tonlarca para verdiğimiz ayakkabıları denerken, o da ,ayakkabıya övgüler yağdırırken fark ederiz. O övgüler yağdırdığımız ayakkabılar zaman zaman ayaklarımızın en şirin üyelerinin canına okurlar. Küçük ayak parmaklarının çarpma ve ayakkabılar yüzünden bir insan hayatı boyunca en az 50 kere kırılıp kaynadığını okuduğumda inanamamıştım. Bir diğer konu ise uçları sivri ayakkabıların parmaklarımızın sağ ve sol kenarlarında yarattığı acı zonklama hissi veren, ah canım bugün ayağımda dedirten, tırnak batıkları.....
Bask bölgesi güzellerini andıran zarif bir hanım bana çok basit ama sürekli yapıldığında kesin çözüm olan aşağıdaki tarifi verdi. Henüz iki hafta olmasına rağmen yüzde seksen iyileşme görünce , her ne kadar absürt bir konu olsa da paylaşmak istedim.
Eczane 'den bir adet poşet Rivanol ve bir adet Fucidin pomat temin edebilirsiniz. Toz halindeki Rivanol bir litre suda eriterek sarı bir sıvı elde ediliyor. Bir pamuğa bu sıvıyı dökerek, batık bulunan parmağınızda bir kaç dakika bekletiliyor. Üzerine Fucidin pomat sürülüyor. Ben geceleri yapıp yatarken çorap giydim. Çok faydasını gördüm kendini kanıtlama gereği duymayan zarif bir öneri....
Vücudumuzun en zarif yerlerinden biridir ayaklarımız ama ne yazık ki biz hanımlar o zarifliği sadece tasarım harikası tonlarca para verdiğimiz ayakkabıları denerken, o da ,ayakkabıya övgüler yağdırırken fark ederiz. O övgüler yağdırdığımız ayakkabılar zaman zaman ayaklarımızın en şirin üyelerinin canına okurlar. Küçük ayak parmaklarının çarpma ve ayakkabılar yüzünden bir insan hayatı boyunca en az 50 kere kırılıp kaynadığını okuduğumda inanamamıştım. Bir diğer konu ise uçları sivri ayakkabıların parmaklarımızın sağ ve sol kenarlarında yarattığı acı zonklama hissi veren, ah canım bugün ayağımda dedirten, tırnak batıkları.....
Bask bölgesi güzellerini andıran zarif bir hanım bana çok basit ama sürekli yapıldığında kesin çözüm olan aşağıdaki tarifi verdi. Henüz iki hafta olmasına rağmen yüzde seksen iyileşme görünce , her ne kadar absürt bir konu olsa da paylaşmak istedim.
Eczane 'den bir adet poşet Rivanol ve bir adet Fucidin pomat temin edebilirsiniz. Toz halindeki Rivanol bir litre suda eriterek sarı bir sıvı elde ediliyor. Bir pamuğa bu sıvıyı dökerek, batık bulunan parmağınızda bir kaç dakika bekletiliyor. Üzerine Fucidin pomat sürülüyor. Ben geceleri yapıp yatarken çorap giydim. Çok faydasını gördüm kendini kanıtlama gereği duymayan zarif bir öneri....
18 Mart 2013 Pazartesi
Bir Kadını Ağlatmak - Aziz Nesin'den
Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. kadınlar her şeye
ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya… en az erkekler
kadar yani! ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. eğer bir kadın
yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir. ama o yüreğin
değerini bilememiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan teker teker
batırır iğnelerini yüreğe!
İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının.ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya… en az erkekler
kadar yani! ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. eğer bir kadın
yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir. ama o yüreğin
değerini bilememiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan teker teker
batırır iğnelerini yüreğe!
yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır.
gözleri buğulanır kadının sonra. ağlamayacağım, der içinden. ama engel
olamaz işte.
çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. bu acıya
ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden;
önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli… ve kadın ağlar; hem de çok!
sanmayın ki gidene ağlar kadın! gidenin giderken koparttığı yerdir onu
ağlatan, orada bıraktığı yaradır. o yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa
bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar. ama bilir misiniz,
ağlamak kadınları olgunlaştırır. her damla, daha çok kadın yapar
kadınları. her damla bir derstir çünkü. bazen kadınlar ağladığında çoğu
insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler.
bilmediklerindendir böyle demeleri. çünkü yürekleri acıyan kadınlar
ağlamazlarsa, ölürler. İçlerindeki zehirdir onları öldüren!
ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler
yaralarındaki! çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür
yaraları.
dönüşmemesi lazımdır oysa. o yüzden de bolca ağlarlar. zaman geçer
sonra. kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. umarım öğrenirler, yoksa
ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. sapan ruhların doğru yolu bulması da
yeni acılar demektir. bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda
öğrenirler kendilerine sarılmayı…
çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. her
damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça inandıkları
aşk gerçeği onların gözünde küçülür.. küçüldükçe değerini yitirir ve işte
o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden.
güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan…
İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var
diye; hepsi kariyer derdinde olan. çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar.
zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok
ağladılar ki! artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar,
o yüzden kendilerine sarılıyorlar. çünkü biliyorlar ki sarıldıkları
adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! hep bir çıkarları oldu
sarıldıkları adamların. e o zaman niye sarılsınlar ki!
niye sarılalım ki!
etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.
bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır. bilin ki, artık aşkın
olmadığına inanmıştır. bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır.
o da kim, ne diye sormayın artık. çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda
kendilerine sarılırlar çünkü!
Aziz Nesin
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)