10 Aralık 2011 Cumartesi

Zarif bir Gelenek AŞURE

Yemek yemeği çılgınlık derecesinde seven biri olarak tercih edeceğim son üç yemek; etli nohut, kuru fasulye ve soğuk çorba dedikleri o bulamaçtır. İlginçtir ki tuzlu yemeği haz etmediğim bu üç malzeme, bir tatlının ana malzemesi olunca ne de lezzetli oluyor.... Aşureyi  bir çeşit şiirsel lezzet olarak görüyorum. Tadı; hem hüzünlü, hem de neşeli tıpkı hayat gibi.... İnsanoğlu hayatta kalma savaşı verirken, sadece kalan malzemelerini değil, büyük felaketten sonra içinde kalan duygularıda katmış sanki bu güzel tatlıya.....

Farklı bakış açılarını bir araya getirmiş, köklerinden gelen asillik ile ruhu zarif temalar içeren bir hanımefendinin, kendini kanıtlama gereği duymayan tarifidir.

Bir kase nohut - Bir kase fasulye - Üç kase aşurelik buğday - Bir kase sarı kurutulmuş kayısı- Bir kase sarı üzüm (çekirdeksiz)- Bir kase incecik  yarım parmak uzunluğunda şerit halinde kesilmiş portakal kabuğu - Bir kase küp küp doğranmış elma- Bir kahve fincanı gül suyu -Yarım kilo süt - İki kilo şeker - Bir çorba kaşıyı tereyağı- Bir tutam tuz- Süslemeler için; badem içi - fındık, ceviz, nar, tarçın, kişniş

Aşurenin yapılacağı günden bir gece önce buğday büyük bir tencereye alınarak üzerine, dört parmak çıkacak kadar su konulur ve kaynatılır. Bir taşım kaynatıldıktan sonra, altı kapatılarak bir kaşık tereyağı ilave edilir ve kapağı kapatılır,sabaha kadar açılması beklenir. Nohut, fasulye de bir gece öncesinden ıslatılır. Ertesi sabah ayrı ayrı tencerelerde nohut ve fasulye kaynatılır çok erimeyecek şekilde pişirilir. Bu sırada şerit halindeki portakal kabuğu su dolu bir kasenin içinde, sarı üzüm su dolu bir başka kasenin içinde, küp küp doğranmış elma ise üçüncü su dolu bir kabın içinde bekletilir. Nohut ve fasulye süzülerek buğdayın içine konulur, bir yandan da kıvamı kuturmak için sıcak su ilave edilerek tencere kısık ateşe alınır, arından süzülen portakal kabuğu,elma, üzüm, kuru kayısı, ilave edilir süt çok yavaş bu karışıma eklenir, bir tutam tuzda eklenir, kaynatılır. Bir başka tencere daha alınarak karışım iki tencereye paylaştırılır. İki tencere kısık ateşte pişmeye devam ederken sıcak su ilave edilerek kıvamı ayarlanır. Her bir tencereye birer kilo şeker ilave edilerek kaynaması beklenir. Kaynadıktan sonra yarımşar kahve fincanı gül suyu eklenerek, tencerelerin altı kapatılır. Kaselere servis edilirken her iki tencereden birer kaşık konulur. Bir müddet beklendikten sonra üzerleri badem içi, fındık,ceviz, tarçın, nar,kişniş ile süslenir.

3 Aralık 2011 Cumartesi

Mandoubala.....

Bilgiden çok anlayış bir birikim gerektirir, bu da tecrübe ile sağlanabilir... Tecrübelerimizin ruhumuzda mutlu izler bırakanlarını ise zarif beyaz keten bir kesenin içinde birirktiririz buna da anılarımız deriz. Bu şarkı ile tanışmam bir başka şarkıdan geçer..... Hayatımın en zarif anılarının fon müzikleridir.... Cesaretle söylemeye gerek olmayan,bu şarkı sözleri ve bu eski kimsenin bilmediği rum şarkısı.....
"Hep sevgi üstüne yazıldı bütün denizci şarkılar, Bir de benden dinleyin karadaki tüm dostlar,Benim gözümle gördünüz mü limandaki o evleri, kaptanın payına düşen uzaklaşan bir gemi, sanki benmişim gibi bu denizin sahipi, bir de rota cizmişim alın yazısı gibi.....
Fırtına raporu önümde rotam açık denizlere, herkesin rahat evinde kolları sevdiğinde, Gözüm bir fener ışığında duygularımsa kapkara uzatsam ellerimi kimse yok ki yanımda...Kıvrılıp uyurken kamaramda,biten o düşlerim var ya ansızın vurulur kapım kalk alesta vardiya, Bak bir gün daha böyle geçti ayrılık canıma yetti. Ne zaman gelecek o an yanaşılan son liman......"

2 Aralık 2011 Cuma

Bilgilerden geçmiş basitliğe varmış bir SİMİTÇİ

Simit....sıcacık yumuşak bir simit, sabahları ne de güzel olur çayın eşliğinde.... Bazıları yanmışını, bazıları da dışı gevrek içi yumuşak olan tercih ederler... Multi vitamin almak istediğimde bir Doktor dostum hangi millet günde bir liraya her yerde B1,B2 ve E vitaminini bulabilir demişti.....

Hayatımızda sabah saatlerine hakimiyet peşinde olmayan bir otorite kuran bu asil yiyecek, bir çok kişininde ekmek kapısıdır. Bakkallarımız, Manavlarımız yavaş yavaş tükenip, büyük marketlerin hegomonyası altına girsede, Simitçilerimiz ayakta durmaya çalışıyor ve markalaşma yoluna gidiyorlar. Fenerbahçe stadını geçer geçmez Mado'nun önündeki simitçimiz bir güzel kese kağıdı bastırmış simitlerini koymak için işte pazarlama budur dedirtiyor insana.... Bu alçak gönüllü zariflik ,verdiği mesajlardaki pozitiflik, güne, sizinde iyi başlamanızı sağlıyor......